6 Eylül 2017 Çarşamba

20 Yaşında Ama 20 Yıl Yaşamamış



O 20 yaşındaydı ama hiç 20 yıl yaşamış gibi değildi.. Sevgisinden emin olduğu bir anne babası vardı sadece, onun dışında ne kardeş ne akraba...

Hayat ona büyük nimetler sunmuştu belki; aç değildi, fakir değildi, engelli değildi, savaş mağduru değildi.. Ama mutlu da değildi..

İnsanların mutluluktan kastının ne olduğunu hiç anlayamamıştı.. Belki o da bilmiyordu mutluluğun ne olduğunu..

Hani bazen bir şeyin ne sonuç getireceğini bilmezsiniz, sadece olsun istersiniz ya.. Öyle bir ruh halindeydi o..

Hayatın yapaylığından bunalmıştı belki de.. İnsan denen varlığın potansiyelini bu kadar boşa harcamasından yakınıyor da olabilirdi ama değildi.. İnsan nasıl başkalarına üzülerek bu kadar karamsar bir ruh haline bürünebilirdi ki? Olay insanlar değildi, kendisi de değildi.. Aslında sorun ortada olayın olmayışıydı belkide..

Hayatın tokadını yememişti hiç.. Ne savaşta babası şehit düşmüştü ne de annesini hastalıktan kaybetmişti.. İçinde maddi olarak doldurulamayacak bir şey olduğunu biliyordu sadece.. İsterse tüm istediklerine sahip olsundu.. Bu istekler sadece onun içinde ki boşluğu daha da derinleştiriyordu..

Her insan evladı gibi O da izlediği Anadolu belgesellerinden birinde gördüğü yemyeşil köye taşınmak istiyordu elbette.. Belki bir iki koyun da olurdu? Ama bu da yeterli değildi..

Bu biraz da; ulaşacağın noktayı bilmene rağmen yolu karıştırırsın ya hani.. Ona benziyordu.. Etrafta yol soracak biri olsa kesinlikle çok daha iyi olacaktı ama yoktu etrafta aradığı o adam.. O da farkındaydı artık.. O, Onu arıyordu.. Onun içinde ki yarığı sadece O dindirebilirdi.. Zaten içinde ki yarığın sebebi de Oydu..

İnsan genellikle otobüste seyahat ederken ya da uyumak için yatağına uzandığında düşünür en doğru biçimde. Kendi iç sesini duyabildiği yerler kısıtlıdır çünkü..

Hiç iç ses dediğiniz şeyin size ait olmadığını düşündüğünüz oldu mu? Çizgi filmlerde tasvir edilen; omuzda beliren melek-şeytanın gerçek olduğunu, neyi temsil ettiğini düşündünüz mü hiç?

İnsan neden yaşar? daha doğrusu ne için yaşar?

İnsanın amacı var mıdır? varsa da bu amaç üniversite sınavını kazanabilmek için 5 hececileri FOHEY şeklinde kısaltmak kadar saçma bir amaç mıdır?

İnsanlar hasta... hasta olduğunu bilen ama tedaviyi reddeden türden hastalar.. insanların bir çoğu düşünmek fiilini hastalık olarak biliyor. Düşünmek onlar için sadece "acaba evde başka eksik var mıydı ki? diye marketin kapı eşiğinde pinekleme" haline indirgenmiş vaziyette..

İnsanlar düşünmüyor, düşünmek de istemiyor.. Görmek istemediği için görmüyor, duymak istemediği için duymuyor..

İnsanlar "babası aferin desin diye normalde hiç yapmayacağı bir şeyi babasının gözüne sokarak yapan çocuk" gibi.. İnsanlar yaşamak istemiyor.. Sadece "ayıp olmasın, yaşayalım bari" der gibiler..

Oturduğum sandalye, yazdığım klavye, gözlüğüm, terliğim, hemen sağ tarafımda ki kitaplıkta duran "Leyleklerin Gitme Zamanı" kitabı.. Hiç birini bana ait gibi hissetmiyorum..

Emanetçi olduğumuzun ve bize bunları emanet eden bir varlık olduğunu bilmek nasıl bir his biliyor musun? Biraz iyi, biraz kötü.. Her şeyini kaybedeceğini bilmek kötü ama seni ötede yeni bir hayatın beklediğini bilmek de umutlandırmıyor değil..

Keşke hayata "Turabi şampiyon oldu yehuuuu" şeklinde bakabilsem diyorum çoğu insan gibi.. Aslında ben de farklı değilim.. Ben de otobüste benden önce kart basanın kartında ki bakiyeye bakıyorum. Ben de dışarıda olduğumdan daha farklı, daha gizemli görünmek için çaba harcıyorum... İşte tek ekstram var; bu yaptığım saçmalıkları, insanların %99'u gibi kendimi kandırmak için kullanmıyorum..

Herkes bir şeyleri savunur.. İslamcısı, ateisti, kemalisti, milliyetçisi, ırkçısı...

Herkesin bir idolü vardır.. Sanki aynı sofrada oturup konuşmuş gibi herkes kendine yakın hisseder onu.. İnsan bu kadar yapmacık ve değişken bir varlıkken nasıl olur da sadece kitaplardan tanıdığı birine hayranlık besleyip onu tükürükler saçarak savunabilir.. İşte Onun için böyle; kendi nefsiyle hareket eden bir idol yok.. Onun için yalnızca O ve Onun anlayamadığı etkileri var..

İnsan çelişkilerle dolu bir varlık.. Ağacı keserek yaptığı kitabın arkasına "ağaç kesme" yazar.. Bencillik kavramını toplumsal statüsü gereği itin götüne sokar ama bunu yaparken bencillik güttüğünün farkında olmaz.. Sadece başka birilerini geçmek, rekabette önde olmak için yaptığı eylemleri hayat amacıymış gibi sunar diğer insanlara.. her 19 Mayısta insanları "yozlaşmakla" suçlar ama Atatürk imzalı tişörtüyle starbucksta frappuccino kuyruğuna girer..

Sanılanın aksine doğada ki en büyük kamuflaj ustası bukalemun vs. değil insandır.. Hiç olmadığı hallere, hiç sevmediği şeylere, hiç düşünmediği düşüncelere o kadar kolay adapte olur ki, şaşarsın...

İşte O aslında kendinden, benliğinden sıkılmıştı galiba.. O insanın doğaya rağmen değil, doğayla birlikte hayatta kaldığını biliyordu..

İşte bu yüzden O karşısına kim çıkarsa çıksın dinlemeyecekti.. İşte bu yüzden O iki üç takdir alacak diye saçma sapan hallere bürünmeyecekti..

O istediği mesleği seçecekti aç kalma pahasına.. Hayallediği kurumu kuracak, kurmayı planladığı üniversitenin temelinde tuğla taşıyacaktı.. Emekli olduğunda "başardım" diyecek ve Muğla'nın Köyceğiz ilçesinde uygun bir mekanda ölümü bekleyecekti.. Oğluna, kızına idol olacak; oğluna miras bıraktığı ahlakı, bilinci ve bir gümüş yüzüğü ile bu dünyadan göçüp gidecekti..

O hayallerini satmayacak.. Geçmişte de satmadı.. O benim, sensin, otobüste ki hoşlandığın kız, ptt kuyruğunda "sırtım ağrıyo olum, öne geçim mi?" diye sana soran amcanın oğlu...

Onlar tarih boyunca varlardı... Ve olmaya da devam edecekler.. Çünkü çok şükür dünyanın yönetimi insanın elinde değil..

Onlar gelip geçecek ve gelip geçtikçe iz bırakacaklar.. Kim bilir.. Belki beraber iz bırakırız ha?

Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen paylaşım hakkında görüşünüzü bizimle paylaşın.